7 Mayıs 2007 Pazartesi

satrançta zaman sıkışması


Satranç'ta Zaman Sıkışması...Satrançta, kendi içre oyun kuralları dışında bir de turnuva maçlarında uygulanan uluslararası kurallar vardır. Zaman uygulaması bunlardan birisidir. ’Satranç Saati’, aynı anda sadece biri çalışabilecek şekilde birbirine bir mekanizmayla bağlanmış iki göstergeli bir saattir. Satranç Kuralları içinde ‘saat’ bu iki göstergeden biri anlamına gelir. Satranç saati kullanıldığında ya her bir oyuncuya belirli bir sayıda hamle veya tüm hamleleri için belirli bir zaman verilir, ya da baştan verilen belirli bir süre haricinde oyuncular her hamle için ek bir süre daha alırlar. Oyuncunun bir önceki zaman diliminden artırdığı süre yine kendisinindir, toplam zamanına eklenir, ‘eklemeli’ tempoda böyle değildir.‘Eklemeli’ tempoda, her bir oyuncuya ‘esas’ düşünme süresi ve her bir hamle için ‘ek’ düşünme süresi verilir. Esas süre ancak ek süre bittiğinde geri saymaya başlar. Ek süre bitmeden saate basması halinde oyuncunun esas süresi değişmez, ek sürenin ne kadarını kullandığı önemli değildir.Her iki göstergede de birer ‘bayrak’ vardır ve ‘bayrak düşmesi’ oyuncuya tanınan zamanın bitmesi anlamına gelir. Bayrağı düşen oyuncu, net bir kazanç durumunda dahi olsa yenilmiş sayılır...Maçın son dakikaları oynanıyor ve hala kimin kazanacağı belirli olmayan bir konum varsa oyuncuları izlemek bir şölendir. Gerginlik bütün vücutlarını kaplamıştır ve çoğu zaman alınları terli, boyun damarları kabarık, yüzleri kızarıktır. Ellerinin saate gidiş hızında müthiş bir olağanüstülük vardır. Bu anlarda saat kendisine vuranın şiddetinden kırılabilir, fırlayıp yere savrulabilir.'Zaman sıkışması'ndaki oyunların izleyici sayısı her daim tavanlara vurur. Genellikle izleyiciler, aynı turnuvada oyunları bitmiş diğer oyunculardan oluşur. Belki de az önce kendi 'zaman sıkışması'ndaki oyunları izlenen oyuncular şimdi izleyicidirler. O turnuvada olmasa bile bir başkasında zamanı sıkışmayan oyuncu sayısı oldukça azdır. Belki de şu an titreyen elleri, tahtadaki taşları çok daha hızlı tarayan gözleri izlemenin keyfi, burada veya yaşamda izleyici olmanın keyfine işarettir. Bir savaş filmini izlemenin, savaşın içinde olmaktan çok daha iyi olduğunu söylemek zor olmasa gerek.Bu zaman sıkışıklığının nedenleri nelerdir?Maça geç kalmak. Bu geç kalma 'ihmal' de olabilir, 'geçerli mazeretler' de. Ancak belirlenen saatte maç mutlaka başlar ve kendi saati de çalışıyor olur, kuraldır.Rakibi ciddiye almamak. Nasıl olsa kendisinden çok çok zayıf bir oyuncudur, beş dakkada bitiriri işini! (Ancak ilginçtir, zamanının bitmesine beş dakika kala maça yetişip de rakibini yenebilen oyuncular da vardır).Her iki oyuncunun da maç saatinde hazır olduğu durumlarda_ki genelde böyledir_, rakibin oyun tarzını biliyor olmak, kendinden güçlü ya da güçsüz görmek, hangi açılışa hangi yanıtlar verdiğini biliyor ya da bilmiyor olmak vs. açılış hamlesinde ya da rakibin açılış hamlesinde ciddi etkenlerdir. Bu etkenlerle başlayan maç, 'oyun ortası' olarak tanımlanan bölüme gelindiğinde artık iyiden iyiye karmaşıktır ve burada yapılabilecek bir hata net olarak o maçın kaybı anlamına gelebilir. Veya buradaki kuvvetli analizle yapılacak hamle, kazandırabilir. En fazla zamanın harcandığı bölümdür.Burada biraz da oyuncunun o anki konumu hızlı/yavaş taraması, hızlı/yavaş kararlar alması önemli hale gelir. Yani oyuncunun düşünme yetenekleri ile ilgili bir durum da diyebiliriz. Çünkü satrançta açılışlar artık klasikleşmiştir ve 'hangi devam yoluna en iyi yanıt nedir?' sorusunun yanıtları nerede ise bellidir. Buraya biraz emek harcandı ise zamanla ilgili çok fazla problem olmadan geçilir bu aşama. Ancak bir aşamadan sonra artık 'teori' biter. Orada kişisel yetenekler devrededir; düşünsel birikim, o birikimi hızlı kullanabilme, konsantrasyon, hesaplayabilme yeteneği vs...''Bir spordur'' yaklaşımından uzaklaşıp yenmek/yenilmek psikolojisinin girdiği her oyunda heyecan yenmek isteği yönünde kuvvetlenir. Sporun özünde yenmek isteği yoktur, bu isteği yaratan sporun ticarileştirilmiş olmasıdır. İnsan doğası elbette yabana atılmamalıdır, ancak yaşamın doğasına egemen hale getirilen, kendi 'doğal'lığında insan doğasına da dönüşmekte. Günümüzde hiçbir insan hiçbir maça 'yenilmek isteği' ile çıkmamakta. ('Şike' başka bir durum). Maçlarda ödül, egemen olan para değil sadece madalya (bir teneke parçası) dahi olsa, yenilmek cezaya dönüşmekte. Ödül-ceza metodu eğitim sisteminin baş belasıdır. Ödül normun devamı, ceza norma çekmek isteğinin sonucuna dönüştürülmüş durumda. 'Norm' normal olsaydı 'ilerleme' gibi bir kavramın içi doldurulamazdı. 'Normal'de devam ettiği düşünülen insan anatomisi bile, milyonlarca yıl öncesi doğaya karşı koymasında gerekli olan 'güç'te iken şimdi ve hernedense güçsüzlüğünde kıvranmakta. Olimpiyatların ruhu, Roma arenalarında cezası ölüm olan köle gladyatörlerin yaşam savaşlarında şimdi. Maçlarda yenilenin başı önde hali, sanki arenalarda cansız yatan ve aslanın gelip parçalamasını bekleyen bir cansız beden gibi durmakta...Bu içeriği ile satranç biraz daha derin irdelenmeyi hakediyor. Bir düşünce sporu. İki düşünen insanın aynı masada bir oyunu yenmek/yenilmeye dönüştürmesi kolay anlaşılır değil. Oyundur ve 'doğal'dır ki biri diğerini mat edecek. Mat olma psikolojisinin arenadaki cansız bedeni çağrıştırması, düşünsel üretimin ne olması ve neye yönlenmesi gerektiğini düşünmeye it

Hiç yorum yok: